DOĞAYI SEVİYORUZ //

Doğayı seviyoruz ancak günlük hayatımıza ne kadar dahil ediyoruz bir sorgulayalım istedik.

19. yüzyıldan bu yana beton malzemenin hayatımıza girmesi ile birlikte şehirleşen yaşamlarımız bizi doğadan uzaklaştırdı. Yoğun iş yaşamı içinde park ve bahçelerin varlığı bizi rahatlatsa da günün sonunda eve döndüğümüzde kendimizi evin içine hapsolmuş gibi hissedebilmemiz olası bir durum.

Tasarımcılar, mimarlar, iç mimarlar bu durumun önüne geçmek için yaklaşık son on yıldır çalışıyorlar. Güncel trend olan “Biyofilik Projeler” şehirlerde yerini almaya başladı bile. Peki tam olarak nedir bu “Biyofilik”?

Yaşama ve yaşayan sistemlere duyulan sevgi olarak tanımlanan bu psikolojik durum ilk defa ünlü psikanalist Erich Fromm tarafından tanımlanmıştır. Daha sonra, 1980 lerin başlarında Edward O. Wilson hipotezinde konuyu derinlemesine ele almıştır. Bu tanım insanların doğa ile bağlantı kurma ihtiyacından kaynaklanan bir eğilim olarak görülüyor.

 Biyofilik tasarımın mimaride ve iç mimaride kullanımı şu şekilde özetlenebilir; Açık havayı tasarlanmış çevreye taşımak. Bunu mekan içinde bir ekosistem yaratarak, doğal su kaynaklarını içeriye alarak veya doğal malzemeler kullanarak yapabilmek mümkün. Böylece sürdürülebilir tasarıma da Bu tasarım yönelimi, mekan kullanıcılarının yaşam kalitesini gözle görülür şekilde arttırıyor. Çünkü doğada olmayı hissetmek kan basıncını ve kalp atış hızını düşürüp kişilerde psikolojik rahatlama sağlıyor.

Gerek konutlarda gerekse iş yerlerinde insanların ortak psikolojik eğilimi doğal gün ışığını içeri alma yönündedir. Eğitim alanlarında yapılan araştırmalar bize gösteriyor ki öğrenme yetkinliği doğal gün ışığı alan sınıflarda gün ışığı almayan sınıflara göre %20-26 oranında fark gösteriyor. Aynı şekilde yeşil alanların fazlalığı toprakla temas gibi konuların insan sağlığına azımsanamayacak kadar etkisi olduğunu hepimiz deneyimliyoruz.

Yurtdışında Community Garden|New York, Eden Project|England, Indeed Office|Tokyo gibi projelerin yanısıra, ülkemizde yeni uygulanmaya başlanan bu akımda birkaç proje görmemiz mümkün. Bunlardan biri Ankara’da yer alan Avend Beytepe projesi. Proje şehrinin ilk biyofilik yapısı olmakla kalmayıp aynı zamanda Dünya Mimarlar Birliği’nden “Tasarım Ödülü” kazanmayı başarmıştır.

En büyük retrospektif olan bu tasarım tarzını zamanla konutlarda, ofislerde ve kamusal alanlarda daha sık görme umuduyla…